24 Mart 2015 Salı

saçm...


İçimde bir şey var. Bir his. Ama öyle ki daha önce hiçbir insanda var olmamışçasına garip. Ne olduğunu anlatamıyorum şimdi. Anlatmayı bırakın hissetmekte bile zorlandığım bir his. Çok ince. Ne tutabileceğim kadar koyu ne de göremeyeceğim kadar soluk. Gitmiyor tam şuramdan ama gelmiyor da göreyim yüzünü apaçık. Bir de mesela bir kere gördüğüm bir kadını serçe parmağından tanıyorum. Kadının suçu ama kadın güzel. Kokuları da çok güzel. Kazınıyor beynime. Kadın ilginç. Yalnızlık da ilginç. Şimdi kalksam gitsem en ıssız, en karanlık kuytu, köşelere daha çok ses duyarım kafamda. Her şey daha çok insanlaşır önümde. En iyisi insanların arasında görünmemek ve gürültülerin içinde duyulmamak. Kaçamadım. Yakalamadılar.

9 Mart 2015 Pazartesi

sevm...


Sevmek, her şey için parlaktı. Sevmek, kanserin kemoterapisi gibiydi aslında; sonunun ne olacağını asla bilemediğin, hiç tatmadığın acıları içinde beslediğin ama umudunu en sonuna kadar koruduğun anlar toplamı.
Bazen ılık bir rüzgar akşamleyin, bazense kuru bir soğuk sabahları.
Takılıp düştün mü sevdiğinin saçlarına; önce güler sana sevmek sonra tutar kalbinden kaldırır usulca.
En büyük yaralarını o sarar yine; bastırarak, acıtarak.
Kızarsın ona, bağırır çağırırsın, küfür eder, küsüp gidersin. Sesini çıkarmaz sevmek, dönmeni bekler; döneceğini bilir. Dönersin de sana sadece özlemle sarılır, sarı gibi sarılır.
Sevmek, en büyük engellerin en büyük korkusu; sevmek inancın nefesiydi sıcak.
Her şeyi unutursunuz da sevmeyi asla. Değil mi?